TR-AŞK
MERHABA

Foruma Hoş Geldiniz
Sitemizden Daya İyi Faydalanmak İçin
Lütfen Üye Olunuz



Kutucugu Kapatmak için Lütfen
Do Not Display Again,i tıklayınız



Join the forum, it's quick and easy

TR-AŞK
MERHABA

Foruma Hoş Geldiniz
Sitemizden Daya İyi Faydalanmak İçin
Lütfen Üye Olunuz



Kutucugu Kapatmak için Lütfen
Do Not Display Again,i tıklayınız

TR-AŞK
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

tr-ask.yetkin-forum.com devetlimizsiniz

YETKİLİ ALIMLARIMIZ VARDIR MOD VE ÜSTÜ YETKİ VERİLECEKTİR PAYLAŞIMIN DORUĞU UNUTULMAZ AŞKLARIN YAŞANDIĞI TEK FORUMDA YETKİ ALMAK İSTİYORSAN ŞARTLAR ÇOK KOLAY Mod Olmak İçin Tıklayınız

Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

SEHZÂDE SAVCI ISYANI

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1SEHZÂDE SAVCI ISYANI Empty SEHZÂDE SAVCI ISYANI C.tesi Haz. 27, 2009 8:42 pm

Asİ_TahtacI

Asİ_TahtacI
Gelişmiş Üye
Gelişmiş Üye

SEHZÂDE SAVCI ISYANI

Osmanli tarihinde, ilk ciddi taht kavgasi
olarak gösterilen bu isyan hakkinda Osmanli ve Bizans tarihleri arasinda farkli
görüsler bulunmaktadir. Yeri, zamani ve hatta Savci Bey'in o zamanki yasi hakkinda
degisik görüsler bulunmasina ragmen bu olay, ileride meydana gelecek olan ve
"kardes katli"ne sebep olacak olaylara öncülük etmesi bakimindan önemli bir
olay olarak kabul edilmesi gerekir. Sultan Murad'in üç oglundan biri olan Savci Bey'in,
babasina karsi ayaklanmasi, Osmanlilari oldugu kadar Bizansi da ilgilendiriyordu. Çünkü
bu isyanda Bizans Imparatoru Ioannes'in büyük oglu Andronikos da bulunmaktaydi. Zira
imparator, Selanik valiliginde bulunan ikinci oglu Manuel'i, saltanat ortagi yapmayi
düsünmüstü. Böylece büyük oglu Andronikos'un hakkini ondan daha küçük olan
kardesine verecekti. Bu, Andronikos'un kizmasina ve ondan intikam almasina sebep olmustu.
Bu sebeple her ne pahasina olursa olsun imparatorlugu ele geçirmeyi düsünüp firsat
kolluyordu. Bu firsat, babasinin kendisini vekil birakarak Sultan Murad ile birlikte bazi
âsi beyleri cezalandirmak üzere Anadolu'da bulundugu bir sirada ele geçmisti. Tam bu
esnada Sultan Murad'in, Edirne'de yerine vekil biraktigi Sehzâde Savci ile birleserek
babalarinin aleyhine bas kaldirdilar. Bu hadiseden haberdar olan Sultan Murad, derhal
Rumeli'ne geçerek Istanbul yakininda asi kuvvetleri bozguna ugratir. Dimetoka'ya kaçan
Savci'yi da yakalatarak gözlerine mil çektirir. Buna karsilik Imparator Ioannes,
istemeyerek de olsa oglunun gözlerini tamamen kör olmayacak sekilde kaynar sirke ile
yaktinr. Hammer'in ifadesine göre Ionnes bunu Sultan Murad'in baskisi üzerine yapmak
zorunda kalmistir.


Osmanli tarihlerinde bu olay daha farkli bir
sekilde verilmektedir. Buna göre yeni ülkeler feth etmek üzere Rumeli'ye geçen Sultan
Murad, büyük oglu Bayezid (Yildirim)'i, güvenlik ve huzur kaynagi olmak, bakimli
ülkeleri korumak göreviyle Anadolu hududunda, Germiyan vilayetinde birakip Kütahya'da
oturmasini uygun görmüstü. Ortanca oglu Yakub Çelebi'yi Karesi vilayetinde, küçük
oglu Savci Beyi de Bursa muhafizliginda birakmisti. Savci Bey, gençlik heyecani ve
atilganligi ile basina buyruk olmak, diledigini yapmak hevesine kapilmisti. Onun bu
toylugunu, bazi kötü arkadaslari da desteklemislerdi. O da bu düsüncelere kanarak
babasina karsi bas kaldirmisti. Böylece padisahlik sevdasina düsmüstü. Tahta
oturdugunu ilan ederek kendisine bagli olanlara hazineyi dagitti. Bu tutumuyla bazi
eskiyayi yanina çekmis ve ülkeyi istedigi sekilde idare etmeye baslamisti. Hatta adina
hutbe okutarak çevresine karsi saldirilara baslamisti. Bütün bunlar, padisahin kulagina
ulasinca o da Edirne'den hareketle bu büyük fitneyi bastirmak ve bu fesad atesini
söndürmek üzere Bursa'ya dogru yürüdü. Olayin kansiz bir sekilde ortadan
kaldirilmasi için de söyle bir plan tasarlanmisti. Savci Bey'in hareket ve tutumundan
habersizmis gibi davranilacak, Biga çevresinde büyük bir sürek avi tertiplenecek.
Savci Bey de Bursa'dan çikip padisahi ve ordusunu burada karsilayacakti. Böylece baba,
bu yigit oglu ile Biga'da at kosturacak ve avlanacakti. Çikartilan bu ferman sehzadeye
ulasinca o, verilen emre itaat etmemis, çevresinde ordu toplayip savas hazirliklarina
baslamisti. Onun bu tutumu padisaha bildirilince hükümdar derhal Bursa üzerine
yürümeye karar verdi. Savci Bey ise yandaslari ile birlikte padisahla savasmak üzere
Bursa'dan çikip Kite ovasinda babasini karsilar. Sonuçta hükümdara bagli olan
askerlerin gayreti ile sehzâdeye bagli olan eskiya grubu hezimete ugrayip dagilip kaçar.
Sehzâde de yakalanip padisahin huzuruna getirilir. Suçunu kabul edip özür dilemesi
gerektigi ve bu sayede babasinin kendisini af edecegi bildirildigi halde o böyle bir yola
girmemis, aksine sert ve gerçek disi sözlerle babasina karsi gelmeyi sürdürmüstü.
Bunun üzerine gözlerine mil çekilerek kör edilmisti.


Böylece Andronikos ve sehzade Savci Bey
gailesini ortadan kaldiran Sultan Murad, bu sefer baska bir olayla mesgul olma zorunda
kaldi. Bu da dogrudan dogruya Bizans ile ilgili bir hadise idi Bu olay, o dönemlerde
Bizans'in, Osmanlilar karsisindaki durumunu ortaya koymasi bakimindan da dikkat
çekmektedir. Hammer bu olayi bize su ifadelerle nakl etmektedir: Imparatorun oglu Manuel,
vali bulundugu Selanik'e yakin olan Serez'i Osmanlilarin elinden alma tasavvurunda
bulununca padisah, onun bu hainligini, veziri Hayreddin Pasa'yi Selanik'i almakla
görevlendirmek suretiyle karsilamistir. Manuel de ölü veya diri ek geçirilecekti.
Manuel, kendi kuvvetinin üç misli olan bu askere karsi koyamayacagini anlayinca sehri
yüz üstü birakip deniz yolu ile Bizans'a dönmüstü. Fakat imparator, yeniden Murad'in
süphesini çekmek ve hiddetine ugramak korkusuyla firari ogluna siginma hakki tanima
cesaretini gösteremedi. Bunun üzerine Manuel Midilli'ye siginmak istediyse de, adanin
Ceneviz valisi de onu kabule cesaret edemedi. Sonunda Manuel, her seyi göze alarak
padisahin affina ve büyüklügüne bas vurdu. Ümidi de bosa çikmadi. Sultan Murad,
düsmaninin kendisine güvenmesinden haz duyacak kadar yüksek bir ahlakî fazilete
sahipti. Manuel'i karsiladi. Hareketinden dolayi yumusak sözlerle onu ayiplamakla
yetindi. Manuel de hatasini kabul ederek suçunun bagislanmasini istedi. Padisah da onu
bagisladi. Hatta daha da ileri giderek daha önce kendisini kabul etmeyen babasinin yanina
yolladi ve onu iyi karsilamasini istedi.


Iste bu zamanlarda Osmanlilarin güç ve
kuvvetleri o derece yüksek ve Bizans'in kuvveti o kadar gevsek idi ki; Imparator, kendi
ogluna bile devlet merkezinin kapilarini müttefikinin izni olmadikça açamiyordu.


Sultan Murad'in en degerli ve teskilatçi
komutanlarindan biri olan ve son zaferi olmak üzere Selânik'i Osmanli ülkesine katmis
bulunan Hayreddin Pasa'nin ölümü, bu siradadir. Hayreddin Pasa, vefati tarihi olan 10
Zilhicce 789 (22 Aralik 1387) da padisahin yaninda olmayip Rumeli'deki ordunun basinda
idi.


Çandarli Halil Hayreddin Pasa, ordusu ile
Yenice-i Vardar'da bulunurken hastalandigi için Serez'e nakl edilmis ve orada vefat etmis
ise de cesedi Iznik'te defn edilmistir. Türbesi Iznik surlarinin disinda Lefke kapisina
yakin bir mezarligin ortasindadir. Halil Hayreddin Pasa vefat edince geride Ali, Ilyas ve
Ibrahim isimlerinde üç erkek evlat birakmisti. Müstakimzâde, Osmanlilarin üçüncü
veziri olarak gösterdigi Halil Hayreddin Pasa'nin ilim ve fazlindan bahseder. Onun,
Celaleddin Kazvinî'nin belagat ilminden Telhisu'l-Miftah adli eserini serh eyledi yazar.
Gerek Osmanli, gerek yabanci tarihlerdeki kayitlardan Hayreddin Pasa'nin çok degerli ve
teskilatçi bir devlet adami ve muktedir bir komutan oldugu anlasiliyor. Filhakika bu zat,
idarî, askerî, malî ve siyasî sahalarda ve Osmanli Devleti'nin kurulmasinda birinci
derecede rol oynamistir. Iznik'te Yesil Cami adindaki camisi ve yine orada eski ve yeni
imâret denilen iki imâreti, Gelibolu ve Serez'de de camileri vardir. Halil Hayreddin
Pasa'nin vefati üzerine padisahin yaninda bulunan büyük oglu Ali Pasa vezir olur.


Devletin, dirayetli ve maharetli bir
generali; akilli, zeki ve tedbirli bir veziri olan Hayreddin Pasa, kendisinden daha asagi
bir derecede bulunmayan ve hatta bazi yönleri ile kendisinden çok daha üstün olan bir
padisahin veziri idi. Fetihlerin gerçeklesmesi ve devletin gelismesinde el ele veren bu
iki kisi, basarili bir grafik sergilemislerdir.


Gerek Rum, gerekse Osmanli tarihçileri
arasinda Hayreddin Pasa ile ilgili en fazla belge birakanin, Halkondil oldugu söylenir.
Bu tarihçi, bu söhretli zatla ilgili vesikalar arasinda, Sultan Murad ile Hayreddin Pasa
arasinda geçen su konusmayi nakl eder:


Hayreddin Pasa bir gün Sultan Murad'a der
ki:


— Efendimiz, ordularinla arzu edilen bir
amaca erisebilmek için harp islerini nasil idare etmek gerekir?


Padisah bu soruya söyle cevap verir:

— Elverisli firsatlardan faydalanmak,
ihsan ve merhametle askerin sevgisini kazanmak suretiyle.


— Ama firsatlardan faydalanmak demekle
neyi kast ediyorsunuz?


— Gayeye ulasmak için her vasitayi,
degisik ihtimallere göre hesaplamak, ona göre ölçmek ve karsilastirmak gerektigini
söylemek istiyorum.


Bunun üzerine Hayreddin gülmeye baslayarak
söyle der:


— Büyük bir akillilik ile
yaratilmissin. Bunu görüyorum. Ancak yapilmasi veya yapilmamasi gereken seyleri önceden
bilmedigin ve kendi kendine danisarak bir ciheti red ve digerini kabul etmeye gücün
yetmedigi durumlarda, bu vasitalari nasil hesaplayip ölçeceksin?


— Bir seye karar verildigi zaman onu
hemen yerine getirmek gerekir. Maharetli bir komutan, danismalarinda gayet ihtiyatli
davranmali; ama icrada yildirim gibi sür'at göstermeli, ordusunun basinda da örnek
olacak derecede yigitlik sahibi oldugunu isbat etmelidir.


Iste vezir ile Sultan Murad arasinda, bu
konusmalarin çerçevesine uygun sekilde Bizans Imparatorlugu'nun fethine hazirlanma
basladi.


Sultan Murad'in, gerek siyasî, gerek idarî,
gerekse medenî sahalardaki basarisinin sirrini onun yaratilis, karakter ve anlayisina
baglayan bu ifadelere göre o, olaylar karsisinda cesurane kararlar veren bir kimsedir.
Hiç bir zaman acz belirtisi gösterip kararsizlik sergilemeyen, aksine bütün
ihtimalleri degerlendirip ona göre çareler düsünen bir kimsedir. Olaylari
degerlendirirken çok ihtiyatli, karar verildigi andan itibaren yildirim sür'atiyle onu
uygulayan bir kimsedir. Bu yönü ile o, "XVI. ve XVII. Asirlarda Osmanlilar ve
Ispanya" adli eserin müellifi olan Leopold Won Ranke'nin, Osmanli Devleti'nin
kudretini teskil eden üç unsurdan biri olarak kabul ettigi "hükümdar
sahsiyetleri" ifadesine hak kazanmis görünmektedir.

https://tr-ask.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz