TR-AŞK
MERHABA

Foruma Hoş Geldiniz
Sitemizden Daya İyi Faydalanmak İçin
Lütfen Üye Olunuz



Kutucugu Kapatmak için Lütfen
Do Not Display Again,i tıklayınız



Join the forum, it's quick and easy

TR-AŞK
MERHABA

Foruma Hoş Geldiniz
Sitemizden Daya İyi Faydalanmak İçin
Lütfen Üye Olunuz



Kutucugu Kapatmak için Lütfen
Do Not Display Again,i tıklayınız

TR-AŞK
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

tr-ask.yetkin-forum.com devetlimizsiniz

YETKİLİ ALIMLARIMIZ VARDIR MOD VE ÜSTÜ YETKİ VERİLECEKTİR PAYLAŞIMIN DORUĞU UNUTULMAZ AŞKLARIN YAŞANDIĞI TEK FORUMDA YETKİ ALMAK İSTİYORSAN ŞARTLAR ÇOK KOLAY Mod Olmak İçin Tıklayınız

Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

FÂTIH'IN CÜLÛSU VE KARAMAN SEFERI

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1FÂTIH'IN CÜLÛSU VE KARAMAN SEFERI Empty FÂTIH'IN CÜLÛSU VE KARAMAN SEFERI Paz Haz. 28, 2009 11:39 am

Asİ_TahtacI

Asİ_TahtacI
Gelişmiş Üye
Gelişmiş Üye

FÂTIH'IN CÜLÛSU VE KARAMAN SEFERI

Fâtih diye tarihe geçen ve Türklerin yetistirdigi en
büyük sahsiyetlerin basinda gelen Sultan II. Mehmed, Manisa'da sancak beyi bulundugu
sirada, babasi, Edirne'de vefat etmisti. Vezir-i azam Çandarlizâde Halil Pasa, bu
ölümü gizli tutarak durumu Manisa'da bulunan genç sehzâdeye bir ulakla bildirir.
Edirne'den yola çikan ulak, üç gün sonra ölüm haberini Manisa'ya getirir. Bizans
tarihçisi Dukas, bu haberlesmeyi su ifadelerle dile getirerek o dönemde bile Osmanli
Devleti'nde posta vazifesi gören ulak (tatar)larin nasil sür'atli yol aldiklarini ve
gizlilige nasil riayet ettiklerini anlatir:


"Subatin besinci günü bir ulak, kuvvetli kanatli kartal
kusu gibi Manisa'ya geldi ve Mehmed'e iyice mühürlenmis bir mektup verdi. Mehmed,
mektubu açip okuyunca, babasinin vefat ettigini gördü. Mektup, Halil ve diger vezirler
tarafindan imza olunmus bulunuyordu. Mektupta babasinin vefatini yazdiklari gibi, vakit
kaybetmeksizin ve mümkün ise Pigasos (mitolojide kanatli atlara verilen bir isim)
cinsinden uçar bir ata binip, pâdisahin vefati, civar milletlerce duyulmadan evvel,
Trakya'ya gelmesini yaziyorlardi. Mehmed, mektupta yazilanlara uygun olarak hemen çok
(sür'atli) kosan Arap atlarindan birine atladi ve sarayi erkânina: "Beni seven
armamdan gelsin" dedi. Önünde sarayindaki kullarindan okçular ve çabuk
yürüyenler, iki yanlarinda kahraman dilâverler yaya olarak ve kiliç takinanlar ile
mizrakli süvariler arkadan geliyorlardi. Bu suretle tertip olunan alay, iki günde
Manisa'dan Bogaz'a vararak, Gelibolu Bogazi'ni geçtiler. Mehmed, maiyetinden geride
kalanlarin gelebilmeleri için Gelibolu'da iki gün daha bekledi. Bu arada Edirne'ye bir
ulak göndererek, Gelibolu Bogazini geçtigini bildirdi. Halkin bas kaldirip
karisikliklarda bulunmamasi için, yeni pâdisahin Gelibolu'da bulundugu her tarafa
yayildi." Gelibolu'dan hareket eden genç pâdisah, Edirne'ye ulasmakta pek acele
etmedi. Sehrin disinda vezirler, beylerbeyiler, sancakbeyleri, ulema ve ordu tarafindan
karsilandi. Lehinde büyük tezahüratlar yapildi.


Fâtih Sultan Mehmed'in, babasinin ölüm haberini almasi ve
Manisa'dan hareket etmesi yeni arastirmalarda su sekilde verilmektedir:


"Vezir-i a'zâm, kimseye duyurmadan acele Manisa'ya
ölüm haberini eristirdi. Yedi gün sonra haberi alan Sultan Mehmed, yaninda atabegi
Sehabeddin Pasa oldugu halde, sür'atli bir sekilde hareket ederek iki günde Çanakkale
Bogazi'na geldi. Bizans'in bogazlari kesmeleri ve Orhan'i 1444 yilinda oldugu gibi
Rumeli'de serbest birakmalari uzak bir ihtimal degildi. Genç Sultan, Gelibolu'ya geçmeye
muvaffak oldu. Bundan sonra onun, o derecede telas ve endise etmedigini görüyoruz.
Gelibolu'da babasinin ölümü ve yeni pâdisahin geldigi haberi yayildi. Chalkondyles'in
sözünü ettigi Edirne'deki yeniçeri ayaklanmasi, yeni Sultan'in, Gelibolu'ya
varmasindan sonra olmalidir. Buna göre Yeniçeriler, sur haricinde toplanip sehri yagmaya
hazirlanmislardi. Ancak Çandarli Halil'in büyük otoritesi ve enerjisi sayesinde büyük
bir kargasanin önü alindi. Halil, kalan kapikulu askerleri ile alelacele topladigi
kuvvetleri, bunlarin üzerine sevk ederek, silahlarini birakmazlarsa kiliçtan
geçirileceklerini, yeni sultani beklemelerini ve o geldikten sonra kendilerine ihsanda
bulunacagini söyledi. Asker "Çandarli'ya olan hürmetleri dolayisiyla"
isyandan vazgeçti. Bunun akabinde Sultan Mehmed, pâyitahta girerek tahta oturdu ve
yeniçerilerden sadakat yemini aldi.


Bu rivayetteki unsurlar, olaylarin gelismesi ile tam bir
uygunluk halindedir. Halil Pasa'nin, yençeriler üzerindeki nüfuzu, Sultan Mehmed'in
ancak onun müdahalesinden sonra tahta gelip yerlesebilmesi, bilhassa kayda deger. Yeni
Sultan adina vaad edilen bahsis ise, yeniçeriler tarafindan, Karaman seferinde adeta
tehdidle alinacaktir.


Babasinin ölümünden onbes gün sonra Sultan II. Mehmed,
Osmanli ülkesinin pâdisahi sifatiyla Edirne'de ikinci defa tahta çikti (16 Muharrem
855/18 Subat 1451).


Sultan Murad'in zamansiz ölümü ve oglu Mehmed'in tahta
geçmesi sonucunda devletin iç ve dis siyasetinde bir degisikligin olmasi bekleniyordu.
Sultan Ikinci Murad'in ölümünden sonra hükümdar olarak Edirne'de gördügümüz
müstakbel Istanbul Fâtihi, inzibatli ve sistemli bir hazirlik ile manevî bir olus
devresinin suurunu tasiyarak artik is basinda bulunuyordu.


Osmanli devlet teskilâtinda da, büyük ve köklü
degisiklikleri yapacak olan genç hükümdarin büyük talihi, devlet otoritesinin
politika ahlâkini kuran ve kontrolü altinda tutan âlimlerden mürekkep müsavir
kuvvetlerle kendi kendini çevrelemis olmasi idi. Zira bu zümre, bagli bulunduklari
prensiplerin müdafaasini, imanlarinin geregi bildiklerinden, pâdisahlik makamina karsi
serdengeçti bir pervasizlikla daima medenî cesaret gösterirlerdi. Iste hükümdarin
karar ve hareketlerinin tosladigi duvar, bu salâbet ve müeyyideler sistemi idi.


Dünyanin hiç bir devrinde, hiç bir idarenin bas
çeviremeyecegi bu mücahidler sinifi, kendi prensiplerinin sasmaz ölçüleriyle,
hükümdarlik makamina karsi bir tasfiye cihazi vazifesini görmüslerdir. Devrandan nimet
beklemedikleri ve dünyanin varligindan sâd, yoklugundan ise nâsâd olmadiklari için,
kimseden çekinmemis, kendilerini kimseye borçlu ve zebûn hissetmemekle de
hürriyetlerini kimseye bagislamamislardir.


Iste genç hükümdar, çocuk yasindan itibaren böyle bir
muhit ve bu anlayista bir hoca ve müsahib kadrosu tarafindan çevrelenmistir. Bunlardan
Molla Hüsrev, Molla Güranî, Hocazâde, Hizir Bey Çelebi, Ali Tusî, Molla Zirek, Sinan
Pasa, Molla Lütfi, Fahreddin-i Acemî, Hoca Hayreddin gibi ilim, irfan ve san'at erbabi,
feyzine feyz katarak fikrî ve edebî istiklâlini hazirlamis, bir yandan da baraj
vazifesiyle coskun ve taskin kararlarinin demlenip durulmasina hizmet etmislerdir.


Su kadar var ki, bu halkanin tam merkez yerinde, hepsinden
imtiyazli ve hepsinden cesaretli bir hocasi daha vardi ki, tek basina gözünü
hükümdara dikmis olan bu meydan erinin adi Ak Semseddin idi.


Sultan Mehmed, tahta oturur oturmaz durumun nezaketini
kavramis ve bu sebeple babasinin vezirlerini yerinde birakmisti. Inalcik, Mehmed'in
cülûsu ile Vezir-i a'zam Halil Pasa'nin rakiplerinin, iktidara geldiklerini
söylemektedir. Bu konuda Bizans tarihçisi Dukas asagidaki ifadeleri kullanarak mevzuya
bir açiklik getirir: "Mehmed, tahtina oturdugu sirada bütün valiler ve babasinin
vezirleri, Halil Pasa ile Ishak Pasa, karsi tarafta uzakta duruyorlardi. Kendi vezirleri
ise Hadim Sahin (Sehabeddin) ve Ibrahim, âdet vechiyle pâdisahin yaninda yer almislardi.
O zaman Sultan Mehmed, kendi veziri Sahin'e sordu: "Babamin vezirleri neden uzakta
duruyorlar? Bunlari çagir ve Halil'e eski yerini almasini söyle. Ishak da Anadolu
ordulari komutanlari ve esrafi ile beraber, babamin cesedini Bursa'ya gömsünler. Sark
vilayetlerinin (Anadolu Beylerbeyi) de idaresine nezâret etsin" dedi. Vezirler,
pâdisahin bu sözünü duyunca hemen kosarak usûlleri vechiyle pâdisahin elini
öptüler. Bu suretle Halil basvezir oldu. Ishak da Murad'in cenazesini alarak birçok
esraf ve âyâniyle beraber ve büyük bir intizam içinde Bursa'ya gitti. Cenazeyi orada
kendisinin hazirlatmis oldugu türbeye defnetti. Bu cenaze alayinda fukaraya pek çok
paralar verildi."


Genç pâdisah, tahta çikar çikmaz devletin hududlarinda
tehlikeler bas göstermeye basladi. Ilk defa, henüz bir çocuk olarak tahta çiktigi
zamanki buhranli durumlar tekrarlanmak üzereydi. Enverî (Düstûrnâme, s. 94) bu durum
için "Fitne ve âsûb doldu her diyar" diyerek durumun vehametini ortaya koyar.
Gerçekten de Anadolu ayaklanmisti. Karamanoglu Ibrahim Bey harekete geçerek, Fâtih'in
babasi Murad tarafindan ele geçirilmis bulunan yerleri zaptetmis ve Alaiye üzerine
yürümüstü. Ibrahim Bey, Bati Anadolu'da, Sultan Ikinci Murad'in son defa ortadan
kaldirdigi beylikler için, Karaman'dan gönderdigi saltanat davasi güden iddiacilar,
Aydin, Mentese ve Germiyan'da faaliyete geçmislerdi. Bu konularda fazla tafsilata sahip
olmamakla beraber, Anadolu Beylerbeyi'nin bunlarla ugrasmak zorunda kaldigina bakilirsa bu
hareketler ilk etapta basarili olmuslardi denebilir. Öyle anlasiliyor ki, Anadolu'da
durum endise verecek bir boyuta ulasmisti.


Genç hükümdar, bu müskül ve sikintili durumda, ister
istemez babasinin baris politikasini sürdürmek zorunda kalacagini anlamisti. Bu
bakimdan. Anadolu'yu kurtarmak için, batida birçok fedakârliklarda bulunmak zorunda
kaldi. Böylece, o tarafi (bati sinirlarini) emniyete alarak barisi saglamaya çalisti.
Gelen Sirp elçisinin istekleri kabul edildi. Despot'un, Sultan Murad'la yaptigi
"Yeminle musaddak" muahede ve ittifaklari yenilemeye razi oldu. II. Murad'in
resmî müsaadesiyle 1449 yilinda Bizans tahtina geçmis olan eski Mora Despotu Konstantin
de, yeni pâdisahin durumundan azamî sekilde istifadeye çalisti. Fâtih, tahta geçince,
Konstantin hem tebrikte bulunmak, hem de eski andlasmalari tastik ettirmek için bir
Bizans elçisi gönderdi. Yeni Sultan, barisi teyid ve eski ahidleri tastik ettigi gibi,
ayrica, yaninda bulunan Osmanli saltanatinin müddeisi, Orhan'in masraflarina karsilik,
Bati Trakya'da Karasu irmagi üzerindeki yerlerin hasilatindan yilda, 300 bin akça
isteyen imparatorun bu dilegini de kabul etti.


Gelecegin Istanbul Fâtihi'nin bu sekildeki hareket ve
davranislari, onun iyi bir diplomat oldugunu göstermektedir. Bu bakimdan, Edirne'deki
cülûsu esnasinda, Bizanslilara karsi mültefit davranmasinin elbette bir sebebi ve
mânâsi vardi. Onun, o zamandaki düsüncelerine yaklasmak ve onlari kesfetmek pek güç
bir is olmakla beraber, muhtemelen Fâtih, henüz hazirlikli bulunmadigi su siralarda,
Bizans'in tesviki ile Hiristiyan milletlerin kendisine bazi engelleri çikarabileceklerini
hesaba katarak Bizans'la dost kalmayi uygun görmüstür. Ilk defa hükümdar oldugu
zaman, çocuklugundan faydalanmak üzere Hiristiyan milletlerin nasil harekete geçmis
olduklarini hiç süphesiz unutmamis olan genç pâdisah, herhalde yine böyle bir durumla
karsilasabilir endisesiyle olacak ki, simdilik bu sekilde davranmayi uygun görmüstü.
Öyle anlasiliyor ki Fâtih, Bizans hakkinda baska türlü düsünüyordu. Ancak henüz
tahta çikmis olan bu gencin, etrafini ürkütmemesi gerekiyordu. Böyle bir davranis
tabii bir hareketti. O da öyle yapti. Onun için Karaman seferi esnasinda kendisine
yapilmis bulunan teklifleri sukûnetle dinlemis ve onlari kabul eder bir tavir takinmisti.
Fakat Karamanoglu Ibrahim Bey itaat altina alinir alinmaz is degismis ve bu seferin
dönüsünde pâdisah, Rumeli Hisari'nin yapilmasini emredecektir. Bu hisarin yapilisi,
Bizans'a yersiz isteklerinin güzel bir cevabi idi. Böylece Bizans, yakin gelecekte ne
gibi bir tehlike ile karsilastigini ancak o zaman idrak etmis ve hemen agiz degistirerek
kuvvetli hasimlari karsisinda her zaman yaptigi gibi, bu sefer de yalvarmak, bunu
yapamayinca da igfal etmekle durumunu kurtarmaya çalismistir. Bu bakimdan, hisarin
yapilmak istendigi yerin, Galatalilara ait oldugunu ileri sürerek meseleyi diplomatça
halletmeye çalismis ise de, Fâtih'in verdigi cevap, hem susturucu hem de oksayici
olmustur. Anlasma geregince genç pâdisah, Istanbul kusatmasi müddetince Galata
Cenevizlileri ile dost kaldi. Hatta Galatalilarin, gizliden gizliye Bizanslilara yardim
ettiklerini bildigi halde bunu, açiga vurmayi menfaatlerine uygun bulmadi. Istanbul
alinincaya kadar onlarin bu sekildeki düsmanca hareketlerine göz yumarak onlari
görmezlikten geldi. Halbuki Istanbul'un fethini müteakip günlerde, Galatalilar için,
kendi bahs ettiklerinden baska hiç bir hukuk tanimayarak, orayi da dogrudan dogruya Türk
topraklarina bagladi.


Ülkesinin, içinde bulundugu nazik durum sebebiyle,
düsmanlari ile olan eski antlasmalari yenilemeyi uygun gören genç hükümdarin bu
davranisi, Avrupa tarafindan yanlis bir sekilde degerlendirilmisti. Bunun için de Avrupa,
onun hakkinda yanlis fikirler beslemekteydi. Onun, devletlerle olan muahedeleri yenilemesi
ve onlara karsi yumusak davranmasi böyle bir fikrin ortaya çikmasina sebep olmustu. Zira
onlara göre, birkaç defa tahtindan mahrum edilerek Manisa'ya gönderilen Sultan Murad'in
bu genç sehzâdesi hakkinda Bizans'ta ve bütün Avrupa'da acele hükümler verilmis ve
o, kabiliyetsiz bir delikanli olarak taninmisti. Bundan dolayi Sultan Murad'in ölümü ve
Fâtih'in tahta çikisi her tarafta büyük bir memnuniyet uyandirmisti. Çünkü bu
delikanlinin beceriksizligi yüzünden, Osmanli Devleti'nin kendiliginden sona erecegi
hülyasi, Avrupa'da tekrar kök salmaya baslamis ve Hiristiyanlik âleminin kuvvetlerini,
FÂTIH'IN CÜLÛSU VE KARAMAN SEFERI Fatih
birlikte ve sür'atle hareket etmeleri lazimgelen bu devrede, tamamiyle felce ugratmisti.
Aslinda yeni ve genç hükümdar da Avrupa'da böyle bir fikrin yayilmasini istiyordu.
Onun yumusak tavri, onlarda böyle bir düsüncenin meydana gelmesini saglamisti. Bu
yüzden hiç kimse, Osmanlilara karsi harekete geçmeyi düsünmüyordu. Yalniz Franciccus
Phlelphus bu düsünce ve fikirde degildi. O, Sultan Murad'in ölümünü takib eden
günlerde, Osmanlilar ve onlarin devleti hakkinda fikirlerini kaleme aldigi bir mektupla
Fransa krali VII. Charles'a bildirmisti. Avrupadaki mevcud fikirleri, pesin hükümleri ve
yanlis düsünceleri aksettiren bu mektubunda Phlelphus, Fransa kralina öbür Hiristiyan
devletlerin basina geçmesini ve Osmanlilara karsi yürümesini istiyordu. Çünkü ona
göre Osmanlilarin kudreti çoktan kirilmisti. Harbe sokabilecekleri kuvvet olsa olsa 60
bin kisi olabilirdi. Baslarinda da harp görmemis, tecrübesiz, sefih, kadinlara düskün
ve budala bir delikanli vardi. Phlelphus, bu kadarla da yetinmiyor, Fransa kralinin takib
edecegi yolu bile gösteriyordu. Ona göre uygun bir rüzgârla Hiristiyan ordusunun bir
günde Tarent'den Peleponez'e geçecegini, Mora despotlarinin, bütün kuvvetleriyle bu
orduya katilacagini, Arnavutlarla Italyanlarin bu orduyu destekleyecegini ileri
sürüyordu. Böylece, çok kisa bir zamanda Türklerin Avrupa'dan kovulacagini, hatta
Asya'da Müslüman hakimiyetinin kirilacagini iddia ediyordu.

https://tr-ask.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz