TR-AŞK
MERHABA

Foruma Hoş Geldiniz
Sitemizden Daya İyi Faydalanmak İçin
Lütfen Üye Olunuz



Kutucugu Kapatmak için Lütfen
Do Not Display Again,i tıklayınız



Join the forum, it's quick and easy

TR-AŞK
MERHABA

Foruma Hoş Geldiniz
Sitemizden Daya İyi Faydalanmak İçin
Lütfen Üye Olunuz



Kutucugu Kapatmak için Lütfen
Do Not Display Again,i tıklayınız

TR-AŞK
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

tr-ask.yetkin-forum.com devetlimizsiniz

YETKİLİ ALIMLARIMIZ VARDIR MOD VE ÜSTÜ YETKİ VERİLECEKTİR PAYLAŞIMIN DORUĞU UNUTULMAZ AŞKLARIN YAŞANDIĞI TEK FORUMDA YETKİ ALMAK İSTİYORSAN ŞARTLAR ÇOK KOLAY Mod Olmak İçin Tıklayınız

Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMI

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMI Empty KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMI Ptsi Haz. 29, 2009 12:00 am

Asİ_TahtacI

Asİ_TahtacI
Gelişmiş Üye
Gelişmiş Üye

KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMI Kaba


KANUNÎ
SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMI


Osmanli Devleti'nin onuncu pâdisahi olup, Yavuz Sultan Selim'in ogludur.
Osmanli hânedanindaki resmî ve mesrû silsileye göre onuncu hükümdar ve bu isimdeki
pâdisahlarin ilki sayilmaktadir. Osmanli kaynaklari ve umumî efkâri onu, kanun koyucu
(vâzii) vasfidan dolayi genellikle "Kanunî Sultan Süleyman" diye
isimlendirirken, bati kaynaklari ile batililar, büyük ve kudretli vasfindan dolayi
kendisini "Muhtesem ve Büyük" (Magnificent, Magnifique, Der Practige, çogu
zaman da sadece Grand Turc) gibi isimlerle anmislardir.


Batili bir tarihçi, onun dönemi ve sahsiyetinin büyüklügü hakkinda bilgi
verirken su ifadeleri kullanir: "Kanunî, "Muhtesem" ve "Büyük"
gibi ünvanlarla anilan Süleyman'in sultanlik çagi, Osmanli tarihinin en önemli
devresidir. Devlet, kudret, yeni fetihler, medeniyetinin, kanun ve mimarlik anitlarinin en
güzel varligini bu pâdisaha borçludur. Osmanlilarin sadece "Kanunî"
ünvanini verdikleri, fakat Avrupa tarihçilerinin "Büyük" sifati ile
adlandirdiklari Osmanli Pâdisahi sadece Sultan Süleyman'dir. Sultan Süleyman devri,
bütün dünyada gelisen büyük olaylar dolayisiyle Yeni Çag tarihinin en dikkate deger
safhalarindan birini teskil eder. XVI. yüzyilin baslarinda, Amerika'nin kesfinden sonra,
Avrupa politikasinin denge sistemi kurulmus ve kuvvetlenmis; Hiristiyanlikta ortaya çikan
Reform, insan esprisine bir yeni yol açmistir. Bundan daha hasmetli çalisma ve büyük
sonuçlu zaman, insan tarihinde güç bulunur. Fransa'da I. François ve Ingiltere'de
VIII. Henri'nin kurduklari hükümetler; Papa X. Leo'nun kültür, bilim ve sanayinin
gelismesine ön ayak olmasi, Sarlken'nin yeni mezhebe karsi bas kaldirisi, Andreas
Gritti'nin Venedik Doçu makamini isgal etmesi gibi tarihin önemli olaylarini bünyesinde
toplayan bir asra az rastlanir. Iste Kanunî, söhret sahibi bütün bu hükümdarlarla
hakkiyle rekabet edebilecek bir hükümdardir. Kanunî, Osmanli Pâdisahlari'nin
onuncusudur. Bu rakam, ugurlu telakki edilmistir. Ayrica, Padisahin onuncu hicret asrinin
basinda (H. 900 / M.l495 ) dogmus olmasi da mânali sayilmistir."


Muazzam ve âdil bir devletin vatandasi olmakla övünen büyük bir halk
kitlesi, tebeasi olmak ve devrinde yasamakla iftihar ettigi Sultan Selim'in vefatina ne
kadar müteessir olduysa, meziyetlerini yakindan bildigi Sultan Süleyman'in cülûsuna da
o derecede sevindi. Bu cülûs, Kur'an-i Kerim'in en-Neml Sûresi'nde Hz. Süleyman'in
Belkis'a gönderdigi mektuptan bahs edilirken temas edilen: " O, Süleyman'dandir.
Rahman ve Rahim olan Allah'in adiyla (baslamakta) dir. "Bana bas kaldirmayin,
teslimiyet gösterip bana gelin, diye (yazmaktadir)" âyetleri bir fal-i hayr olarak
kabul edildi. Gerçekten de Kanunî Sultan Süleyman, saltanati boyunca bu âyetlerin
sirrina mazhar oldugundan onun döneminde Müslüman Türkler ile birlikte bütün bir
Islâm dünyasi en bahtiyar yillarini yasadi.


Fiilen l3 sefer harbe katilan ve döneminde 300'den ziyade kalenin fethedildigi
Kanunî ile birlikte dünyaya parmak isirtan Osmanli Devleti, fütûhatta olsun, idare,
siyaset ve medeniyette olsun, yeryüzünün daha önce benzerini tanimadigi, belki bir
daha da taniyip bilemeyecegi bir kemâli zirvelestirmis bulunuyordu. Asya'da Kafkas
daglarindan, Acemistan içlerine, Yemen'e, Aden'e, uçsuz bucaksiz Arabistan çöllerine
uzarken, Afrika'da Habes, Misir, Tunus, Fas ve Cezayir'i almis, Hind denizlerinde
görünmüs, Akdenizde ise kasirga gibi eserek Venedik ve Ceneviz denizciliginin
itibariyle beraber, büyük küçük bütün adalari çiçek devsirircesine koparip
derleyerek vatanina ilhak etmisti.


Avrupa'da ise Egri ve Estergon kalelerine kadar Macaristan'i itaati altina
almis, Erdel Kralligi, Eflâk, Bogdan Beylikleri, Kirim Hanligi ile Lehistan arasindaki
genis stepleri ele geçirmis, Avusturya Devleti ve Venedik Cumhuriyeti muayyen vergiler ve
peskesler ödemeye mecbur edilmis, Fransa, Italya, Lehistan dize gelmis, Ispanya yedigi
bir kaç kuvvetli sille ile hizaya getirilmisti.


Kanunî Sultan Süleyman'in, l520'deki cülûsu esnasinda Osmanli Devleti,
Türk tarihinde esine kolay kolay rastlanmayan bir kuvvet ve kudrete sahip bulunuyordu.
Babasi Yavuz Sultan Selim'in, dogu ve güneye dogru iki büyük hamlesi, Osmanli
Devleti'nin seklini temelden degistirip hakimiyetindeki topraklarini neredeyse iki misline
çikarmisti. Bu arada Siîlik, adeta Anadolu'dan atilmis, Iran Safevî Devleti, öyle agir
bir darbe yemisti ki, hâla ondan kurtulma çabasi içindeydi. Buna karsilik heybetli
Memlûk Devleti artik yeryüzünde mevcud degildi. Bu devletin bütün topraklari ile
birlikte Kudüs, Haremeyn, Sam ve Kahire gibi önemli merkezleri Osmanli hâkimiyetine
girmisti. Müslüman Türkler, Afrika'nin büyük bir kismina el uzatmislardi. Bu gidisle
de pek yakinda neredeyse bütün medenî Afrika'yi ele geçireceklerdi. Cezayir'in,
Osmanlilara itaat etmesi ve Barbaros kardeslerin mücadeleleri, Osmanlilari, Bati
Akdeniz'in en güçlü kuvveti haline getirmisti. Müslüman Türk nüfuzu, güneyde
Mozambik'e kadar uzaniyordu. Tunus, olgun bir meyve gibi Osmanlilarin eline düsmeye
hazirdi. Kisaca Osmanli Devleti, üç kita üzerinde hâkimiyetini tesis etmisti. Böylece
bir "Cihan Devleti" haline gelmisti. Bu durum, siyasî, iktisadî ve askerî
bakimdan kendisini rakipsiz bir hale getirmisti. Böylece, Dogu ve Bati'daki devletlerden
hiç biri, bütün bu sahalarda kendisi ile rekabete girisip boy ölçüsecek durumda
degildi.


Yavuz Sultan Selim'in takib ettigi Dogu ve Güney siyaseti vasitasiyle büyük
bir gelisme ve ilerleme gösteren Osmanli Devleti, her bakimdan rakipsiz bir duruma
geldiginden son derece zengin gelir kaynaklarina da sahip olmustu. Güçlü Osmanli deniz
armadasinin temelleri de yine bu devirde atilmisti. Bütün bu müsait sartlar, Yavuz'un
vefatindan sonra, onun yerine geçen oglu Süleyman devrinin, son derece parlak
geçecegini müjdeler nitelikteydi. Nitekim tarihçi Âli, onu "amûd-i neseb-i
saltanat" itibariyle ve on rakaminin sayi basi olmasindan dolayi ugurlu saydigi
onuncu pâdisah olarak, bununla beraber Emir Süleyman ile Emîr Musa'nin da "Fetret
Dönemi"nde bir müddet Osmanli tahtinda bulunmalarindan dolayi ayni zamanda on iki
remzinin hikmetlerini sahsinda toplayan bir hükümdar telakki etmekte ve bu mes'ud
tesadüfleri, onun büyüklügüne bir isaret gibi göstermektedir. Öyle anlasiliyor ki
Âli, bu tesbitlerinde pek de yanilmisa benzememektedir. Zira, Kanunî'nin sâhane talihi,
tahtiniYavuz gibi ender yetisen bir harp dehâsindan ve bir islahatçidan devr almis
olmasiyla baslar. Öyle ki bir tarafta idare ve askerlik isleri, kili kirk yararcasina
inzibat altina alinmis, diger taraftan Türk - Islâm birligine kasteden Siâ bozguna
ugratilarak ülkede istikrar saglanmis, öbür tarafta ise Iran ve Misir seferleri
yüzünden dolup tasan bir hazine sebebiyle malî ve iktisadî refah son haddini bulmustu.
Ve nihayet, bu medeniyet cihazini el ve gönül birligi ile isleten kahraman ve celâdetli
büyük adamlar, yeni Pâdisah'in mükemmel ve mücessem talii idiler. Nitekim, Ibrahim
Pasalar, Rüstem Pasalar, Sokollular, Iskender Çelebiler, Kara Ahmedler, Turgut Reisler,
Molla Cemâlîler, Ibn Kemaller, Ebu's-Suûd Efendiler, Celâlzâdeler, Ramazanzâdeler,
Bâkiler, Sinanlar... Bütün bu ve daha önceki idare, siyâset, askerlik, ilim ve irfan
ordusu sâyesinde baslangiçta Edirne'de dünya tarihinin en büyük medeniyetini
mihraklandiran Osmanli mucizesi, artik bu muazzam yapicilar kadrosunun müsterek sevki ve
imani ile en sâhane ve muhtesem çizgilerini verip, arkasindan da Istanbul medeniyetini
gerçeklestirmis bulunuyordu. Osmanlilar, Islâm'dan aldiklari ilhamla bütün tebeasi
için "saadet ve mutlulugun kapisi" anlamina gelen Dersaadet, yani Istanbul'un
temsil ettigi medeniyetlerini öyle emsalsiz bir hâle getirmislerdi ki, bir yazarimiz
bunu asagidaki ifadelerle güzel ve o medeniyete yakisir bir ahenkle ifade etmektedir:


Osmanlilarca sadece "Kanunî" ünvani ile anilan Sultan Süleyman,
yeni bir hukuk devleti anlayisinin da müjdecisi oldu. Nitekim babasi Yavuz Sultan
Selim'in cihan çapindaki icraati sirasinda gerçeklestirdigi bazi uygulamalar, onun
döneminde derhal uygulamadan kaldirildi. Kanunî Sultan Süleyman döneminde devlet
görevlilerinden her birinin yetki ve sorumluluklari tesbit edilmisti. Bu bakimdan herkes
kendi yetkisini rahatlikla kullanabiliyordu. Baska birisinin buna müdahele etmesi pek
düsünülmezdi. Özellikle hukuk ve idare gibi halk ile devleti yakindan ligilendiren
sahalarda bunu görmek mümkündü. Mesela sadrazamin otoritesi yüksek ve kesindi.
Makaminda kaldigi müddetçe pâdisah, sadrazaminin islerine müdahele etmezdi. Nitekim,
Kanunî'nin yetistirmesi olan Damad Ibrahim Pasa, Alman elçisine, pâdisahin hükümet
islerine karismadigini, hatta kendisi hükümet baskani oldugundan, reyi olmaksizin
pâdisahin emirlerinin icra edilmeyecegini açikça söylemekten çekinmemistir. Bu
sözleri, kismen Ibrahim Pasa'nin gururu ile tefsir etsek dahi, devrin hukuk anlayisi ve
devlet baskani ile hükümetin selâhiyet ayriliklari, meydana çikmaktadir.


Avrupa, Osmanli'nin bir hukuk devleti oldugunu biliyordu. Bunun içindir ki,
Ingiltere Krali VIII. Henry, bu siralarda Osmanli Devleti'ne bir hey'et göndererek
onlarin adlî sistemini tedkik ettirmisti. Bu hey'etin raporu müvacehesinde Ingiltere
adliyesinde islahatlar yaptirmisti.


"Istanbul medeniyeti... Hangi yönden, hangi ucdan, hangi kenar ve
kösesinden tutulacak olsa, sanki bir rüya gibi, bir murâkabe, bir tilsim, bir
tefekkür, bir ask, bir vecd gibi insani kavrayan, ürperten, derinden derine hükmeden,
tasarruf eyleyen bir sihirdi. Bir macera, bir kivam, bir terkip ve essiz bir sahlanisti.


Bu, nasil dengeli ve islenmis bir ruhun yarattigi dünya idi ki, madde ile
yek-vücud olup ondan konusan imân, âdeta madde denen kesif varligi billurlastirmis,
elle tutulan, gözle görülen her surette kendi söyleyici olmustu. Devletçilikte bu
ruh, idârecilikte bu ruh, barista, savasta, cemiyette, ailede, alista veriste, hünerde
ve san'atta hulasa, hayatta, ölümde seyreden, hükmeyleyen hep bu ruh idi.


Insafla kahramanligin, adâletle merhametin, merdlikle cengâverligin, takvâ
ile ibâdetin ölçülü bir nizâm, barisik bir kaynasma, ahenkli bir is birligi hâlinde
tozu dumana katarak zamanin ötesine geçtigini, olmazlari oldurdugunu, târih ilk ve
belki de son defa görüyordu."

https://tr-ask.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz