TR-AŞK
MERHABA

Foruma Hoş Geldiniz
Sitemizden Daya İyi Faydalanmak İçin
Lütfen Üye Olunuz



Kutucugu Kapatmak için Lütfen
Do Not Display Again,i tıklayınız



Join the forum, it's quick and easy

TR-AŞK
MERHABA

Foruma Hoş Geldiniz
Sitemizden Daya İyi Faydalanmak İçin
Lütfen Üye Olunuz



Kutucugu Kapatmak için Lütfen
Do Not Display Again,i tıklayınız

TR-AŞK
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

tr-ask.yetkin-forum.com devetlimizsiniz

YETKİLİ ALIMLARIMIZ VARDIR MOD VE ÜSTÜ YETKİ VERİLECEKTİR PAYLAŞIMIN DORUĞU UNUTULMAZ AŞKLARIN YAŞANDIĞI TEK FORUMDA YETKİ ALMAK İSTİYORSAN ŞARTLAR ÇOK KOLAY Mod Olmak İçin Tıklayınız

Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

BU DIPNOTUN YERI NERESI

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1BU DIPNOTUN YERI NERESI Empty BU DIPNOTUN YERI NERESI C.tesi Haz. 27, 2009 10:53 am

Asİ_TahtacI

Asİ_TahtacI
Gelişmiş Üye
Gelişmiş Üye

OSMAN GAZI VE BEYLIKBU DIPNOTUN YERI NERESI
Böyle bir çalisma faaliyetinin içinde
bulunuldugu sirada yeni bir Mogol tehlikesi bas gösterdi. Bu tehlikenin merkez
üssü Anadolu idi. Daha önce gelip buraya yerlesmis bulunan Müslüman Türkler için
büyük bir tehlike olan Mogollara karsi bazi kimselerin farkli sahalarda
faaliyette bulundugu görülür. Bunlar: Ahi Evran ismiyle bilinen Seyh Nasirüddin
Mahmud (ö. 1262), Baba Ilyas, Haci Bektas ve Mevlânâ Celâleddin Rumî gibi önemli
sahsiyetlerdi. Bas gösteren Mogol tehlikesine karsi farkli alanlarda halki irsad
etmeye yönelik çalismalardan birisi de esnaf ve sanatkâri bir birlik altinda
toplamaya muvaffak olan Ahi Evran tarafindan yapiliyordu. Böylece o, sanat ve
ticaret ahlâkini, üretici ve tüketici menfaatlerini güven altina almayi, bu
vesile ile kötü politik ve ekonomik atmosfer içinde, onlara yasama ve direnme
gücü vermeye çalisiyordu. Bu yüzden ilk defa Kirsehir'de XIII. yüzyilda kurulan
ahilik, kisa bir zaman içinde Anadolu'nun hemen her tarafina yayilmis oldu. XIV.
asir Islâm dünyasi ile birlikte Türklük âlemini canli levhalar halinde
gözlerimizin önüne seren Ibn Batûta (1304-1369), Anadoludaki seyahatlerinde,
kaldigi birçok ahi zaviye ve tekkesinden bahsetmekle kalmaz, onlar hakkinda
genis ve doyurucu bilgiler de verir.

Anadolu'daki ekonomik ve sosyal hayatin
düzenlenmesinde XIII. yüzyildan itibaren büyük bir rol oynadigini gördügümüz
Ahilik, sanatkâr ve esnaf zümreleri arasinda yayilmis, sosyoekonomik özelligi
agir basan bir teskilat olarak görünmektedir. Anadolu'nun sosyal ve ekonomik
yapisina Müslüman Türk sanatkâr ve esnafinin is ahlâki, insan terbiye ve
egitimi, fazilet sahibi olma, sosyal yardimlasma ve dayanismada örnek olma gibi
hususlarda etkili olan bu teskilat hakkinda bir hayli bilgiye sahip
bulunuyoruz.

Osmanli Devleti'nin kurulus hamurunda mayasi
bulunan ahiligin oynadigi rol, küçümsenemeyecek kadar büyüktür. Gerçekten de
Osman Bey'in faaliyetleri esnasinda Anadolu'da ahilik, büyük bir güç olarak
faaliyetlerine devam ediyordu. Osman Bey, ahi reislerinden olan ve Eskisehir
civarinda Itburnu denilen mevkide tekkesi bulunan Seyh Edebali'nin kizi ile
evlenmekle ahilerin nüfuzundan yararlanabilmistir. Seyh Edebali, o havalinin en
itibarli ve sözü dinlenen, kendisine hürmet edilen bir sahsiyeti idi. Sam
taraflarinda tahsilini ikmal etmis, zengin, tekke ve zaviye sahibi bir kimse
idi. Herkese yardim eden bir kimse olmakla birlikte fakir ve dervis görünümlü
olmayi tercih eden bu zatin damadi olmakla Osman Bey, ahilerin gücünden istifade
etmisti. Nitekim Seyh Mahmud Gazi, Ahi Semseddin ve oglu Ahi Hasan ile sonradan
Osmanlilarda kadi, kadiasker ve vezir olan çandarli (Cendereli) Kara Halil de
ahilerden olup bunlarin tamami Osmanli Beyliginin kurulmasinda ve büyümesinde
hizmet etmislerdi.

Gerçekten, bu dönemde Anadolu'nun sosyal
bünyesine hakim olan ulema, dervis, sanatkâr ve kahramanlar kadrosunu bir arada
düsünmemiz gerekir. Mücahede sevkini ve Islâm birligi susuzlugunu en ileri ve
yüksek voltaja ayarlamasini bilen bu iman adamlarinin, Selçuklulara müvazi bir
mukadderat çizgisi üstünde yürüyecek olan Osmanli Beyligi'nin kurulusu
hadisesine fiilen katilmis olmalari, devletin ve Islâm ümmetinin bir talihi
olmustur. Öyle ki bir tarafta olgun, sözü dinlenir ve seviyeli bir seriat
ulemasi ile beraber yürüyen, Sünnî ve muhtesem bir tasavvuf anlayisinin
dogurdugu teskilât; öbür tarafta Âsik Pasazâde'nin, Gaziyan-i Rûm, Abdalan-i
Rûm, Ahiyan-i Rûm, Bâciyan-i Rûm dedigi organize ve hamasîdinî teskilât. Biraz
önce de belirtildigi gibi gerek Osman Bey, gerekse onu takib eden ilk hükümdar
ve sehzâdeler ile idare ve devlet adamlari, tasavvuf müessesesinin veya yine bu
teskilatin müsterek esaslarina sahip ahiligin gaye, terbiye ve disiplinine göre
yetismis, cesur, dinamik, mert ve iç âlemleri kontrollü kimselerdi. Bu sebeple
yeni devlet, muhtesem oldugu kadar âdil ve müsavatçi bir idare tezgahina, renk,
sekil ve ahenk yetistiren bir iç ve dis kuvvetler dengesini dünyaya hediye
etmeye hazirlaniyordu.

Hem akil hem de imanla desteklenen yeni
devlet, adeta tabiatin himayesine kabul edilerek daha ilk yillarda mücahid ve
yekpare çehresini kazanmisti. Su da var ki, Osman Bey'in etrafini çevreleyen
ilim ve hikmet kadrosu, yalniz yasadiklari devrin irfan, iman, ahlâk, idare ve
hukuk haritasini çizmiyorlardi. Onlarin hizmet ve hedefleri, bir hanedan veya
bir zümre ile belirli bir zamana has degildi. Bir medeniyet ve ideolojiyi
devirler ölçüsünde gerçeklestirmek için genç padisahin sahsinda gelecek han,
hakan ve kütlelere yol açip öncülük ediyorlardi.

Böylece yeni devlet, tam bir ahenk ve üslup
ile ise baslamis, müsterek bir tezgahin basinda, istikbalin dokusunu örmeye ve
gelecek zamanlara miras birakmaya hazirlaniyordu.

Görüldügü gibi, devleti, bir yandan mantikî,
bir yandan da manevî temellere oturtan Osmanlilar, merkezî ve idarî otoritenin,
politika ahlâkini kontrol eden bir yardimci kuvvetler halkasi tesis etmekle de
icra ve tesriî organlarini hak ve adalet unsurlarinin murakabesine vermis
oldular.

Gerçekten, Avrupa'nin kuvvetten baska bir güç
ve otorite tanimadigi bir dönemde, yeni yeni filizlenip gelisen Osmanli
Devleti'nde adalet, hak ve hukuk prensiplerine göre davranip hareket etmek
babadan ogula nesilden nesle (neslen ba'de neslin) vasiyet ediliyordu. Hoca
Saadeddin Efendi (tarihçi, Seyhülislâm), Osman Gazi'nin, oglu Orhan'a olan
vasiyetini su ifadelerle nakleder:

"Dilerim ey sahib-i ikbâl u
câh

Etme sen cânib-i zulme nigâh
Adl ile bu âlemi âbad kil
Resm-i cihâd ile beni sâd kil
Râh-i cihâd içre edüp ictihâd
Memleket-i Rum'da kil adl u
dâd..."

Görüldügü gibi Osman Gazi, devlet iç
teskilâtinda sakat ve zayif bir taraf birakmamak, bir çatlak ve gedige meydan
vermemek için basta devlet adamlari olmak üzere her ferdin kendi durumuna göre
Islâm'in arzuladigi adalet anlayisi çerçevesinde hareket etmesini istemektedir.
Osmanlilarda, nesilden nesile vasiyet edilerek devam eden bu anlayisin sonucu
olarak ortaya çikan uygulamaya bakan Gibbons, Osmanlilari sevmemekle birlikte su
sözleri söylemekten kendini alamaz:

"Yahudilerin toptan öldürüldügü ve engizisyon
mahkemelerinin ölüm saçtigi bir devirde Osmanlilar, idaresi altinda bulunan
çesitli dinlere bagli kimseleri baris ve ahenk içerisinde yasatiyorlardi.
Onlarin müsamahakârligi, ister siyaset, ister halis insaniyet duygusu, isterse
lakaydî neticesi meydana gelmis olsun, su vak'aya itiraz edilemez ki,
Osmanlilar, yeni zaman tarihinde milliyetlerini tesis ederken dinî hürriyet
umdesini (prensibini) temel tasi olmak üzere vaz' etmis ilk millettir. Ardi
arkasi kesilmeyen Yahudi ta'zibati (iskence) ve engizisyona resmen yardim
mesuliyeti lekesini tasiyan asirlar esnasinda, Hiristiyan ve Müslümanlar,
Osmanlilarin idaresi altinda ahenk ve baris içinde
yasiyorlardi."

https://tr-ask.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz