Tanzimat Paşaları ya da Çöküşün Aktörleri
Mustafa Reşid Paşa... Tanzimat Fermanı’nın baş aktörü. Kimilerince
gelmiş-geçmiş en büyük başbakan. Büyük, Koca lakaplarıyla da anılıyor.
Devrin süper gücü emperyalist İngiltere'nin Osmanlı Devleti nezdindeki
temsilcisi Canning’in yakın dostu. Canning, Osmanlı’nın Hıristiyan
medeniyetine yaklaştırılması için gerekli reformların yapılmasını
sağlamakla görevli bir diplomat.
Canning, hatıralarında Reşid Paşa için şöyle yazar: “Bir devlet adamı,
Türkiye'de ayağını denk atmayı bilmeli idi. Yabancı bir diplomatla
münasebeti şüpheye yol açacağından, başka birinin evinde gizlice
buluşuyorduk. Bu görüşmelerin sonucu olarak hükümette değişmeler yapıldı.
Reşid Paşa'nın her vesileyle dost, güçlü bir yardımcı olduğuna aklım
yattı. Reform meselelerinin çoğunda kafa birliği ettik.”
Kafa birliği ettikleri nokta, Osmanlıyı tarihi kimliğinden soyutlayıp,
Batı’ya yamamaktı. Altı defa başbakanlığa gelmiş ve dışişlerini
Avrupa'ya angaje etmiş bu paşa, İngiltere'nin desteğini arkasına almıştı.
Osmanlı’yı ilk defa Avrupa'ya borçlandıran da bu adam. Dönemin diğer
hariciyecilerine gelince, onlar da batılı devletlerin İstanbul'daki
elçiliklerine dayanarak ve onlardan güç alarak işlerini yürütüyorlardı.
Bunun sebebi ise, çok masumane gözüken fakat o devir için dehşetli bir
gaflet örneği olan şu düşünce: Avrupalılar’ın güvenini kazanarak,
Osmanlı’nın Avrupa'dan atılmasının önüne geçmeye çalışmak...
Tanzimat paşalarından Ali Paşa’nın padişaha hitaben yazdığı “Siyasî
Vasiyetname”si, basiretsizliğin en güzel örneklerindendir. Sömürgecilik
kavramının idrakine varamamış bu bürokratın düşüncelerini okurken,
bugünümüzü değerlendirmemizin de yararı var. Ali Paşa şöyle der:
“Avrupa ile aramızda daha sağlam bağlar yaratmalıydık. Onun maddi
çıkarları ile bizimkiler aynı olmalıydı. Ancak o zaman ülkenin bütünlüğü
siyasi hayal olmaktan çıkıp, bir gerçek olacaktı. Ülkenin varlığının
devamı ve savunması ile Avrupa devletlerini doğrudan doğruya ve maddi
yönden ilgilendirmemiz, devletin yenilenmesini ve zenginlerinin
gelişmesini bir zorunluluk olarak düşünecek ortaklara sahip olmak
demekti.
Sultanımıza, bu yabancı şirketlerin mallarımızı elimizden alacakları
söylenecektir. Bu konuşmaları dinlemeyiniz Efendimiz!.. Tersine
Efendimiz, bu şirketler güven ve koruma unsuru olacaktır. Ortaklarımız
olduklarına göre, çıkarları gereği haklarımızı, malımızı koruyacaklardır.
Uluslararası oldukları oranda iş yapma etkinlikleri de artacaktır.
Zengin evin kâhyası o evi yıkmak ister mi? Efendilerinin yerine geçmek
ister mi?”