Yaban Arısı Sürüleri
Diğer taraftan, bir takım mahfillerin desteğiyle sesini fazlasıyla
duyurabilen Batı hayranı bir yazar-çizer ve gazeteci kuşağı vardır.
Bunlar, geleneklerle alay eden tiyatro eserleri, kendi medeniyetiyle
hesaplaşma iddiasında makaleler, hikayeler ve romanlar yazmaya başlar.
Onlara göre yeryüzünde insanca yaşama zemini sağlayan tek medeniyet
Avrupa’nınkidir. Bizimkine gelince: bir an evvel terk edilmesi gereken
köhne bir mağara!..
Avrupa, Jöntürkler denilen bu gençler sayesinde büyük bir fırsat
yakalamıştır. Tarihî düşmanını kendi içinden vuracak elemanlar
yetiştirmek artık kolaydır. Jöntürkler’e her türlü imkan sağlanır.
Onları batılılaşma adına Avrupa'nın çıkarlarına hizmet edecek birer
nefer olarak yetiştirirler. Özellikle Fransa’da eğitilen ve çeşitli
Osmanlı düşmanı mahfillerce finanse edilen bu gençler, deneysel bilimin
dışındaki her şeyi reddeden birer pozitivizm aşığı olarak ülkeye
dönerler ve çıkardıkları dergi ve gazetelerle “gerici” diye
nitelendirdikleri kurumlarla mücadeleye başlarlar. Bir yabancı uzman şu
tarihi tespitlerle olayın vahametini ortaya koyuyor:
“Her yeni reform Avrupa'dan alınıyordu. Avrupa, sanki
seli önleyen bentlerin yıkılmış olduğunu görüp, kendi pis tabakasını
Osmanlı Devleti’ne boşalttı. Ahlâksız ve sefihler, adalet kaçkınları ve
pervasız maceracılar, yaban arısı sürüleri gibi Osmanlı'nın çürük yapılı
vücudunu avlayıp yemek için üşüştüler. Türkiye Avrupa 'dan medeniyet
istemişti, Avrupa ise ona kötülüklerini gönderdi.”