TR-AŞK
MERHABA

Foruma Hoş Geldiniz
Sitemizden Daya İyi Faydalanmak İçin
Lütfen Üye Olunuz



Kutucugu Kapatmak için Lütfen
Do Not Display Again,i tıklayınız



Join the forum, it's quick and easy

TR-AŞK
MERHABA

Foruma Hoş Geldiniz
Sitemizden Daya İyi Faydalanmak İçin
Lütfen Üye Olunuz



Kutucugu Kapatmak için Lütfen
Do Not Display Again,i tıklayınız

TR-AŞK
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

tr-ask.yetkin-forum.com devetlimizsiniz

YETKİLİ ALIMLARIMIZ VARDIR MOD VE ÜSTÜ YETKİ VERİLECEKTİR PAYLAŞIMIN DORUĞU UNUTULMAZ AŞKLARIN YAŞANDIĞI TEK FORUMDA YETKİ ALMAK İSTİYORSAN ŞARTLAR ÇOK KOLAY Mod Olmak İçin Tıklayınız

Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

OSMANLI - MEMLÛK MÜNASEBETLERI

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1OSMANLI - MEMLÛK MÜNASEBETLERI Empty OSMANLI - MEMLÛK MÜNASEBETLERI Paz Haz. 28, 2009 12:13 pm

Asİ_TahtacI

Asİ_TahtacI
Gelişmiş Üye
Gelişmiş Üye

OSMANLI - MEMLÛK MÜNASEBETLERI

Takib ettigi siyaset yüzünden iki devlet arasinda devam eden
iyi münasebetlerin bozulmasina sebep olan Aalüddevle Bozkrt Bey'in, Selim tarafindan
bertaraf edilip Dulkadir Beyligi'nin Sehsüvaroglu Ali Bey'e verilmesi, Memlûk
Sultanligi'nda bir endiseye sebep olmustu. Bu yüzden, Selim'in Suriye islerine
karismasindan çekinen Memlûklular, Iran savaslarini dikkatle takib ediyor, ayri
mezhebten olmalarina ragmen, Sah Ismail'in sahsinda yeni bir müttefik buluyorlar idi.
Öte yandan, Sah Ismail de Memlûk Devleti'ne müracaat etmis, Iran'dan sonra Suriye'nin
de Selim tarafindan isitila edilecegine dikkati çekmisti. Iste bunun üzerine, Kansu
Gavri, Sünnî ülemanin karsi koymasina ragmen, ittifak için adamlarindan birini Sah
Ismail'e yollamis ve Osmanlilarin yeniden Iran üzerine yürümelerini önlemistir.


Iran ile Memlûk Devleti'nin, Osmanlilara karsi, müsterek
hareketine mani olmak için tedbirler alinmasi gerekiyordu. Güneydogu'da fethedilen
yerlerin elde tutulabilmesi için, Memlûk Devleti'ne bir darbenin indirilmesi
gerekiyordu. Misirlilar, Osmanlilara böyle bir firsati vermekte gecikmediler. Öbür
taraftan, Ortadogu "Ehl-i Sünnet" efkâr-i umumiyesi, Siâ belasina büyük bir
darbe indirip, bunun ilerlemesini durduran ve asirlarca Hiristiyan dünyasinin müsterek
ve güçlü kuvvetlerine karsi koyan Osmanlilar'i, Islâm riyâsetinde görmek istiyordu.
Yavuz için bu, gerçeklestirilmesi zarurî bir vazife idi. Islâm riyâsetinin baslica
imtiyazi olan "Hilâfet" ve "Haremeyn"e sâhip olmanin, artik Osmanli
Hânedani'nin hakki oldugu düsünülüyordu. Islâm dünyasindaki "ehl-i hall
ve'l-akd"in kanaatinin de böyle oldugu anlasiliyor. Zira, dogu denizlerinde
dolasmaya baslayan Portekizlilerden büyük zararlar görmüs olan Memlûk Devleti, onlara
karsi koyacak gücü kendinde bulamiyordu. Portekiz, l502 yilinda Hindistan'a yerleserek
Hindistan ile Avrupa arasindaki bütün ticaretin kendi denetiminde olan Güney Afrika'dan
dolasan deniz yolundan yapilmasini istiyordu. l507'de Aden Körfezi'nde Sokotra, l508'de
de Hürmüz'ün ele geçirilmesiyle bu abluka, daha siki bir sekilde uygulanir olmustu.
Böylece Memlûk ekonomisi ile devlet hazinesinde sürekli bir bunalim meydana
getirmislerdi. Bu arada Sah Ismail, henüz yeni eristigi Iran körfezinin, Avrupalilarin
tekeline geçmesini istemiyorsa da, Osmanlilara karsi kendisine destek olmalari
karsiliginda Portekiz gemilerine yardimda bulunmaya hazirdi. Gerçekten, Dogu Akdeniz'e
tam hâkimiyetin temini, Hiristiyan dünyasinin müsterek hareketine karsi Islâm âlemine
yaslanma lüzumu ve Anadolu emniyetinin sürekli olabilmesi için objektif noktadan bir
zaruret olarak görünen Misir seferine karar verilir.


Esâsen Misir Sultani Kansu Gavri, Dülkadir Devleti'nin
ortadan kalkmasiyle "Sâhib-i Haremeyn" olarak hutbenin kendi adina okunmakta
devam etmesini Sultan Selim'den istemisti. Bu teklif üzerine Pâdisah "Koca Çerkes
er ise hutbesini Misir'da okutmaya devam etsün" diyerek Misir'in gelecegi hakkindaki
düsünce ve niyetini açikça belli etmisti.


Hükümdara göre, bir vakitler Avrupa'ya siçrayarak muhtesem
bir Müslüman - Arap medeniyeti kuran, bir taraftan da Irak, Acem, Hind ve Çin
diyarlarina kadar kol atip buyruk yürüten o büyük Islâm devletinden sonra
"Sâhib-i Haremeyn" ünvanina sahip olmak, fikir ve medeniyet planinda yerinde
sayan su Memlûk Sultanligi'na nasil birakilirdi?


Bu düsünce ve anlayisla, bir zamanlar Islâm dini ve
prensipleri adina giristigi cihadlar ile yeryüzüne baris, adalet, fazilet ve insanlik
dagita dagita ögretici ve kurtarici olarak kitadan kitaya geçerken, âdil ve her kesimi
memnun eden sosyal bir ahenkle beraber, gittigi yerlere tek Allah fikrinin huzurunu da
tasiyarak bir yeni dünya nizaminin müjdelerini vermisti.


Iste Yavuz da, dedesi Fâtih gibi, Müslüman - Türk âlemine
karsi kendini ayni borcun altina girmis, aktif bir eleman olarak görüyordu. Bu ruhla,
Islâm âlemini içine düstügü karanliktan kurtarmak için onu tek bayrak altina
almanin lüzumuna inaniyordu. Bu planin, mühim bir safhasi olarak da Misir seferi artik
bir zaruret haline gelmis demekti. Fakat bu planin açikça bilinmeyip tahmin edilen
tamamlayici çizgileri Hindistan'a ve daha kim bilir nerelere kadar variyordu.


Gerek Haliç tersanesinin genisletilmesi, gerekse seyahat
maksadiyle Iran ve Arabistan'a gitmenin yasaklanmasi, Memlûk Sultani Gavri'nin
telaslanmasina ve Yavuz Sultan Selim'e bir mektup göndermesine sebep olmustu. Yavuz'un
Misir üzerine hareketinden dört ay kadar önce yazilmis olan bu mektupta Gavri,
Pâdisah'a karsi oksayici bir uslûpla hitab ederek "Oglum Hazretleri" ifadesini
kullaniyordu. Bu mektubunda Gavri, tacirler hakkinda Osmanlilarca uygulanan hükümlerden
sikâyet ettikten sonra ayrica denizden ve karadan Misir üzerine gelinmek istendigini
haber aldigini bildiriyor, ikisinin de Müslüman padisahlar olduklarini, hükümleri
altinda bulunan insanlarin da mü'min ve muvvahidler oldugunu belirtiyordu. Bu mektuptan
ve daha sonra Osmanlilar tarafindan gönderilen mektuplardan anlasilacagi üzere, herhalde
her iki taraf ta, gerçek niyetlerini saklamak suretiyle birbirlerini kollama gayreti
içindedirler.


Evail-i Muharrem 922 (Subat l5l6) tarihini tasiyan ve
Edirne'den gönderilen mektupta Yavuz Sultan Selim, yegane gâyesinin "müfsid ve
mülhid-i bî - dinin âsâr-i küfr ve dalaleti bi'l-külliye âlemden mahv eylemek
niyetine diyar-isarka müteveccih olicak âdet-i sâlife muktezasinca " babasinin da
yaptigi gibi kendilerinin hayir dualarini beklediklerini, kendilerine durumu bildirmek ve
sadece müfsid-i bî-din üzerine gitmek istediklerini, böylece din düsmanlarini ortadan
kaldirmayi hedeflediklerini, bunu yapmanin da ser'-i serif geregi oldugunu bildirdikten
sonra kendileri ile bir proplemleri bulunmadigini, insa ettirdigi gemilere gelince,
kendilerinin de bildigi gibi denizcilik bakimindan kâfirlere karsi cihad etmek ve onlara
gâlip gelmek için bunun gerekli oldugunu bildirir. Mektubun dili ile bu konuda söyle
diyordu: " Malumunuzdur ki, cânib-i bahrde (denizcilik bakimindan) cenâb-i
âlimizin küffâr-i haksâre daima gazâ ve cihadi eksik olmayup hifz-i derya (denizleri
korumak) için merâkibimiz cemi-i zamanda müheyyadir ki, (gemilerimiz devamli olarak
hazirdirlar) bu halette muhabbete münafi bir va'd olunmamistir." Bütün bunlara
ragmen din düsmani olan Safevî hükümdarini ortadan kaldirmak için kendisi onun
tarafini tutar ve bu konuda onu desteklerse o zaman, Allah'in muradi ne ise o sekilde
olacagini bildirmisti. Gayesinin, Misir'i zapt edip ilhak etmek olmadigini Kansu Gavri'ye
bildiren Yavuz Sultan Selim, uzunca mektubunda bu konuda söyle der: "Selâtin-i
Islâmiyeden hiç birinin kendüye veya memleketine tama' veya gezend (zarar) eristirmek
kat'a hatira hutûr etmemistir (hiç birinin hatirina gelmemistir), dahi etmez de. Madem
ki emr-i ser'-i serif icâb etmeye. Hususan, sizlerle meveddet-i sabika-i mevrusî ki
derece-i übüvvet ve bünüvvete yetisüb (eskiden beri, aramizda baba ve evlad sevgisine
benzer bir sevgi varken), Haremeyn-i Mükerremeyn hürmeti dahi mer'î iken makam-i
âlimizden simdiye degin beyne'l-cânibeyn (iki taraf arasinda) tekdire bais bir kaziyye
ve adavet (düsmanlik) ve tama-i memleketten mebni bir vaz' sâdir olmamistir."


Islâm dünyasinin bu iki büyük devleti, birbirlerinden emin
olmadiklari için gerçek maksatlarini gizliyor ve fakat hazirliklarini da yapmaktan geri
kalmiyorlardi. Bu sebepledir ki Selim, yeniden Sah Ismail üzerine yürümeden evvel,
Osmanli ordusunun arkasina düsmeleri ihtimali bulunan Memlûklulari bertaraf etmek üzere
hazirliklara baslar. Esasen, bu siralarda Kansu Gavri de Selim'i tehdid etmek maksadiyle
Haleb'e gelmisti. Yaninda da Sehzâde Ahmed'in, kendisine iltica eden ve orada iyi muamele
gören oglu Kasim Çelebi'yi getirerek onu, Osmanli tahtinin yegâne vârisi olarak ilan
etmisti. Kansu Gavri'nin bu son hareketi üzerine Memlûk Sultanligi tebeasini teskil eden
"Ehl-i Sünnet"e mensûb Sünnîleri elde etmek üzere tesebbüse geçen Selim,
Memlûk emirlerinden birçogunu kendi tarafina çekmeye muvaffak olur. Genellikle
Osmanlilar gibi Hanefî Mezhebi'ne mensûb bulunan Antep, Haleb ve Sam valileri, Selim'in
dâvetine kosmakta gecikmezler. Böylece Hanefî ve Safiî halkin destegini saglayan
Selim, kisi Edirne'de geçirdikten sonra l5l6 senesi Ilkbahari'nda, Veziriazam Sinan
Pasa'yi 40.000 kisilik bir kuvvetle Maras üzerinden Firat taraflarina sevkeder. Seferin,
Iran üzerine oldugunu ilan eden Sinan Pasa, Diyarbekir'e gitmeye memur oldugunu hududdaki
Memlûk nâiblerine bildirmis ve Firat'i geçmek üzere onlardan müsaade istemisti.
Selim'in hareketlerini dikkatle takib eden Kansu Gavri, Veziriazam Sinan Pasa'nin Firat'i
geçmek için müsaade istemesi, Dulkadir Beyligi'nin Osmanli idaresine geçmis olmasi,
Selim'in büyük bir harp için hazirliklarinin bulundugunu ögrenmis olmasi gibi
sebeplerden dolayi, yaninda, Sehzâde Ahmed'in oglu da oldugu halde, Maras'i geri almak ve
Sah Ismail'e yardimda bulunmak için l8 Mayis'ta 50.000 kisilik bir ordu ile Sam'a oradan
da Haleb'e gelmisti. Bu gelisini de, memleketi teftis etme bahanesine baglamisti. Kansu
Gavri, Sam'a gelirken yerine kardesinin oglu Tomanbay'i "Nâibu'l- gayb"i olarak
birakmisti. Lütfi Pasa'nin ifadesine göre, Kansu Gavri'nin Haleb'e, güya memleket
teftisi bahanesiyle gelmesi üzerine Selim, kendisine haber göndererk " Git Misir'da
otur, babam yerindesin, beni hayir duadan unutma. Ben, Sah Ismail üzerine gidiyorum"
deyince, Kansu Gavri "Memleketimdir, gitmem" diyecektir. Bunun üzerine Sultan
Selim " Senin arzun böyle olunca, açiktan düsmanlik yapiyorsun, Sah Ismail
ortalikta yok, senin Haleb'de oturman benim askerim ve vilayetim için hayirli degildir.
Senin düsmanligini göz görüp dururken ben, görünmeyen düsmana varip seni arkamda
birakamam" diyen Sultan Selim, Malatya'dan Haleb'e dogru yürümeye baslar.


Selim, Kansu Gavri'nin Haleb'e gelis haberini alir almaz Rumeli
Kadiaskeri Zeyrekzâde Rükneddin ile ümerâdan Karaca Ahmed Pasa'dan mütesekkil bir
elçilik heyeti gönderir. Bu heyet önce iyi bir kabul görmez ise de, sonra Sah Ismail'e
karsi olan gerginlikte, arabulucu bir rol oynayabilecekleri teklifi ve Yavuz'un harekete
geçmesi üzerine geri döner. Böyle bir davranisa karsilik Selim, askerin Kayseri'de
toplanmasini emrederek l5l6 Haziran'inda Üsküdar'a geçmis, oglu Süleyman'i Edirne'de,
Pirî Pasa'yi Istanbul'da ve Zeyrekzâde'yi de Bursa'da muhafiz olarak biraktiktan sonra,
yeniden teskil olunan Osmanli donanmasini da Suriye sahillerine göndermisti.


Elçilerine yapilan hakarete tahammül edemeyen Selim, bu
hakareti, iki devlet arasinda bir harb sebebi sayar. Misir Sultaninin, 50.000 kisilik
büyük bir orduyla ve yaninda Abbasî Halifesi III. Mütevekkil Alallah oldugu halde
Haleb'e gelip mevki almasi, Osmanlilara aradiklari firsati vermis olur. Dönemin Osmanli
Seyhülislâmi Zenbilli Ali Cemalî Efendi, Islâm ve seriat düsmanlarina yardim eden
Memlûk ümerasi üzerine harb için fetva vermisti. Pâdisah, Aksehir, Konya, Kayseri
yoluyla Elbistan ovasina gelip Vezir-i a'zam Hadim Sinan Pasa kuvvetlerine iltihak eder.
Böylece savas kaçinilmaz bir hal almis oluyordu. Bu sebeple, Evâsit-i Receb (Receb
ortalari) 922 (l0 Agustos l5l6) tarihli bir mektupla Kansu Gavri'yi, gerek Sah Ismail'i
desteklemek, gerekse elçilerine yaptigi hakaretten dolayi savasa davet edip: "Benim,
azimet-i âlim, ihyay-i seriat-i garra içün diyar-i sarka münsarif kilinmisken senin,
ol mülhid-i bî-din ve müfsid-i bed âyine takviyet kastina bazi evza-i nâ - sâyesten
zâhir olup sen onlardan esedd oldugun haysiyetten teveccüh-i hümâyûnum senin üzerine
mün'atif kilinup..." diyerek, nerede ve nasil isterse kendisi ile karsilasmaya hazir
oldugunu bildirir. Bu sirada Mogolbay nâmiyle Misir Sultani'ndan gelen ve pürsilah
huzura giren elçiye sinirlenen Yavuz, "Bana, gönderecek, ulemâdan bir zât
yokmuydu?" diyerek Memlûk elçisini tahkir ile gönderdikten sonra Ayintab
(Gaziantep) istikametine dogru yol alir. Bu hareket esnasinda yol üzerinde bulunan sehir
ve kasabalar ile Malatya'yi zapt eder. Ayintab'a geldikten sonra burada, Haleb'e kadar
Osmanli ordusuna rehberlik edecegini va'd eden sehrin valisi Yunus Bey'in ilticasini kabul
eder. Osmanli kuvvetleri kendilerine iltihak edenlerle birlikte, Haleb'e bagli bazi
sehirleri de alirlar. Bazi arsiv belgelerinden anlasildigina göre bu siralarda muhtelif
sehirlerde oldugu gibi Haleb'in ekâbir ve ümerasi da Osmanlilara müracaat edip
kendilerini Memlûklularin elinde birakmamak sartiyle Osmanli ordusunu memnuniyetle
karsilayacaklarini bildirmislerdir.

https://tr-ask.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz